12 Ocak 2015 Pazartesi

ACI DUYABİLEN ve/değil/yerine/||/<>/>/< (KENDİ)/(ONUN/ÖTEKİNİN) ACISINI DUYABİLEN




Kendi acısını duyabilene, canlı; 


kendi acısıyla birlikte onun/ötekinin acısını da duyabilene ise İNSAN denir.








YERLEŞİK ile/ve/<> GEZGİN


İnsanlığın gelişimi ve dünya tarihi, bulunduğu olanakları[yer/bölge/koşulları], yeterli gören kişi/ler ile daha da ileriyi[öteyi/yukarıyı] düşünen, merak eden, isteyen/ler arasındaki ilişki[birlik/telik ya da çatışma] ile süregelmiştir.

Bu durum ve süreç, dünya ne kadar daha devam edecekse, en başta, felsefede, bilimde ve sanatta olmak üzere, o kadar daha aynen devam edecektir. Herhangi iki kişi arasında, erkek-kadın, ebeveyn-çocuk, yaşlı-genç, bilen-bilmeyen, zengin-fakir gibi, "doğu"-"batı" gibi her türlü ayrışma ve çatışma ile hem birbirlerini geliştirecek, hem de engel olacaklardır.

Aslolan ve anlaşılması gereken de şu ki, bu devinim/döngü, hiçbir zaman ve koşulda sonlan(a)mayacağından dolayı, bu süreçteki "zorlukların"/uğraşıların, yaşamın [ve anlamının], insanlar arasında değil doğayla/fizikle olduğunu anımsayarak, paylaşım ve dayanışma içinde, bilgilerimizi, farkındalıklarımızı paylaşarak ve ümit aşılayarak sürmesi gerektiğidir.

[ Başkalarından/dışarıdan, hazır gelmesini değil kendim(iz)den başlay(/t)arak! Şimdi, burada ve içinde bulunulan, yeterli/yetersiz, "olumlu/olumsuz", tüm koşullarda! Vazgeçmeden, ertelemeden, üşenmeden!]




KÖMÜR değil/yerine/>< ÖMÜR


Kömür gibi bir hiç uğruna, yüzlerce güzelim kömür gözlümüzün, gözlerinin pırıltılarını ve gölgelerini kalbimizde yaşatmaya devam edeceğiz!

Bir şeylerin ihtirası yüzünden, ölmeden önce ölemeyip işçilerin ölmesine göz yumabilenler içinse, ne desek az, ne desek çok olacağından ve onların da sonlarının, gölgeleriyle ortada olduğunu anımsamamız, belki bir nebze daha teselli olabilir ümidiyle...

:( ((((

"Küçük insanların, gölgeleri büyüdükçe, güneş, batıyor demektir."



( 14 Mayıs 2014 )





9 Ocak 2015 Cuma

Yaş(lar)ımız...


1. Temelde/öncelikle, hiçbir yaşımız yok(tur)!

2. Çevrenin, öteki kişinin algıladığı/yorumladığı yaş.

3. Duyumsanan/hissedilen/düşünülen/istenilen yaş(lar). [Zihin yaşı, enerji yaşı, coşku yaşı vs. gibi.]


4. Yoğunluk yaşı. [Deneyim ile, yaşamın getirdikleri ile gelinen yaş.]


5. Ön kabul olarak, bazı açılardan algıda/yorumda ilişkilendirilmeye "yarayan" kayıt/"doğum" yaşı.


6. Sabitlenmiş, belirli bir yaşta durdurulmuş yaş.

( Kişilerin yaşı, arada belirli bir yakınlık, sohbet/muhabbet, hukuk olmadıkça, sorulmaması gereken sorulardan biridir.[Bay/Bayan fark etmez!] Kişi, kendi paylaşmak istediğinde öğrenilecek bir konudur/ayrıntıdır. Kişiler, sorulduğu için yanıtlamak zorunluluğunda bırakılmamalıdır. )



KAFKASLAR'DA YAŞLAR: 0-40 ve 40-70 ve 70-110 ve 110 ve üzeri
( Çocuk. VE Delikanlı. VE Olgun. VE Yaşlı. )
( Özellikle cirit oyunlarında uygulanır. )





Hiç Kimse...


* Varoluşundan şüphe edemez ve varoluşunu inkâr edemez.


* Kendisi için rahmet okuyamaz.


* Dirseğini yalayamaz.


* Gölgesinin dışına zıplayamaz.


* Ayak parmaklarından birini ötekilerden ayrı olarak bükemez.
[ Biri bükülmek istendiğinde hepsi bükülür. ]


* Duymak istemeyen kadar sağır, görmek istemeyen kadar kör, 
anlamak istemeyen kadar âciz, yapmak istemeyen kadar âtıl olamaz!


* Yalnızken, dengede değildir.


* Üçüncü kişi olmayı kabul etmez/edemez!
[ Üç kişi biraradaysa, bir kişi orayı terk etmelidir! ]


* 'nin terazisi, bir başkasını tartmaya yetmez!


* Bulunmaz Hint kumaşı değildir!




"KARIŞMAK": NE YAPMAYACAĞI/NA / SÖYLEMEYECEĞİ/NE değil NE YAPTIĞINA/SÖYLEDİĞİNE


Kişilerin ne söyleyeceğini ya da yapacağını söylemeye, "müdahale" ya da "karışmak" denilebilir (belki ve çoğu şey için). Fakat ortak olan kavram, ifade, durum, davranış ve tutumlarda, toplumsal birlik, düzenlilik ve sürekliliğin sağlanması için gerektiğinde, hepimizin, birbirimize neyi yapamayacağını/yapmayabileceğini söylemesi kabalık ya da karışmak değildir!

Birine, ne yapmayacağını söylemek/anlatmak/göstermek, karışmak değildir! 
["Karışmak" sözü/sözcüğü, yapılacak yanlış ya da doğru olan eylem/söz için kullanılabilir ancak.]




EŞİTLİK değil/yerine/< ADÂLET


Adâlet, güçsüzün hakkının/haklarının savunulması/korunmasıdır. 
Lâyık olana, lâyık olunanı vermek/verebilmektir.

Kişilerin eşitliği, adâletin [en kısa sürede] sağlanması için [tüze/hukuk önünde], tıpta ve yani hâkim, hekim ve hakem önünde geçerlidir. [Kişilerin, ille de bir farkı olacaksa/"oldurulacaksa", sadece bilgileri/bildikleri/marifetleri iledir/kadardır.]

Adâlet ancak hakikatten, saadet(sürekli mutluluk) ancak adâletten doğabilir.






ADÂLET DAİRESİ

Adâlet, dünya barışının temelidir.
Dünya bağının sınırlarını devlet belirler.
İşte bu devlet duvarını inşâ edecek, devlete düzen sağlayacak olan hukuktur.
Siyasi güç olmaksızın hukuk, yaptırımlarını yerine getiremez.
Siyasi gücü, askeriye korur.
Askeri gücün yaşamasını ekonomi sağlar.
Ekonomik gücü halk sunar.
Halkın birliğini sağlayacak olan ise adâlettir.



Adl'dir mucib-i salâh-ı cihan
Cihan bir bağdır, divan devlet
Devletin nâzımı şeriattır
Şeriata olamaz hiç hâris illâ mülk
Mülk zabteylemez illâ leşker
Leşkeri cem edemez illâ mal
Malı cem eyleyen raiyettir
Raiyeti kul eder padişah-ı âleme adl.







HUKUK DAİRESİ


Temel ve fiziksel koşulların sağlanmasıyla gövdemizin gereksinimlerini çözmüş oluyoruz. Öteki varolanlardan ayrıştığımız özelliğimizle zihinsel koşulların da sağlanması gerekiyor. Bu koşulların da çok sayıda ve çok daha geniş alanlarda konu edilebileceğinden dolayı bazı sınırlandırmalara gereksinimi vardır. Bu sınırlandırmaları da belirli ölçüler ve dengelerle sağlamak gerekir. Tam bu noktada, hukuk, adâlet, özgürlük ve meşrûiyet başlıkları devreye girer.

Yaşamın, çeperdeki 360 (milyon) derecenin/noktanın ya da kişinin bulunduğu dairenin,
tek bir merkezi vardır. O da ancak, 
adâlettir. Bu, atmosferdeki ve yeryüzünde bulunan merkezdir.(1)

Adâletin merkezinde ya da temelindeki magma tabakası ise rızâdır.(4) Eşitlik değildir! 
Rızâ
, öncelikle bilgi/haber sahibi olmayı/kılmayı sağlayarak gerçekleşebilir. Başka bir deyişle, rızânın ilk ayağı, dayanağı ve kaynağı, bilgi/haber verme ya da almadır.
( Adâletin kaynağı da, hedefi de,  durumdaki/olaydaki ilgili iki kişiden birinin, eğer çok sayıda kişi varsa hepsinin rızâsıdır. Adâlet, insanı (haklarını/hukuku) ve de kişinin/kişilerin rızâsını almaktır! Ya da kişinin/kişilerin rızâsını alabilecek/alacak biçimde düşünmek, konuşmak, hareket etmek ve yaşamaktır. )

Çeperde bulunan noktaların birleştirilebilmesi, ilişkide olabilmesi ve kalabilmesi, dairenin sınırlarını gösterebilecek çizgi/sınır çekilmesiyle yani tüze(hukuk)(2) ile sağlanır. Bu daire/alan içinde, adâlet ile hukuk arasındaki patika yolların oluş(turul)ması, olmazsa olmazımız olan özgürlüktür.(3) Özgürlük yolları(mızı) sağlamlaştırabilmek ise geçerliliğin(meşrûiyetin) nitelikli, ortak araçları ve koşulları(hareket/spor, felsefe, bilim ve sanat) ile sağlanabilir.


HUKUK DAİRESİ


 




YAŞAM:
ADÂLET ve/||/<>/< RIZÂ[BİLGİ/HABER]
( Bilgi/haber vermek, rızânın; 
rızâ, adâletin; 
adâlet de yaşamın temeli(nde)dir/merkezi(nde)dir. )

----------------------------------------------------------

Özgürlük, kişinin, 
"canının istediği gibi davranması" değil
istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasıdır.





"Rızâ" başlıklı yazının tamamını şu adreslerden okuyabilirsiniz...