20 Ağustos 2018 Pazartesi

Bin/bir, Olmayan, Güzel Yer: "Ütopya"


Ütopya zırvasının, "bir"i de bir, "bin"i de bir!
["Binbir" sözü, "1001", sayı/nicel ya da çeşitlilik olarak değil 
bin ile bir'in arasında herhangi bir ayrım/fark olmadığını anımsatmak üzeredir.]

Birinin de, bininin de ol(a)madığı, "güzel yer".

"Ütopya"[< Yun. ou: olmayan | eu: güzel | topos: yer]


Anlık(Zihin): Gelecekte de mi?
B (bile değil): Evet! "Gelecekte" de!


Anlık: Neden?
B (bile değil): Bugün de geçmişteki olumlu/olumsuz hayallerin, gerçekleşmiş olduğu "gelecek" değil mi?


Anlık: Evet. Dolayısıyla?
B (bile değil): Bugün, ayakları/araçları yere basmayan/dayanmayan, neyi görüyor ya da yaşayabiliyoruz? 

Hiçbirini! (Alabiliyorsan) Al/sana bin/bir "olmayan, güzel yer"!


Geçmişteki hayaller mi yetersizdi, bugünkü hayaller mi daha da güçlendi, geçmiştekiler olamadı da, bugünküler mi olabilecektir?

Konu, "düş/hayal/hülya" ise çeşitliliği, sayısı/niceliği "bin", niteliği ise bir.

Sahip olmadığımız bir şeyden vazgeçebilir miyiz? Hayır.
Aramadığımız bir şeyi bulabilir miyiz? Hayır.
Bulunmadığımız/bulunamayacağımız bir yeri terk edebilir miyiz? Hayır.
Terk edemeyeceğimiz bir yerin varoluşundan bahsedebilir miyiz? Hayır.
Varol(a)mayan bir yerin, "bilgisi", "karşılığı" ya da "anlamı" olabilir mi? Hayır.

Bilgi[episteme], us/akıl[logos] olması için varoluş[ontos] gerekli mi? Evet.
Var olmayan bir şey/yer, nasıl, nerede ve ne zaman gerçekleşebilir? "Anlık/Zihin" dışında, hiçbir yerde, hiçbir koşulda ve hiçbir zaman.

Varoluş'un daha üstü var mıdır? Oluş.
Var-lık'ı ortadan kaldıran şey nedir? Yok-luk.
"Oluş"u ya da "yokluk"u nasıl ortadan kaldırabiliriz? Ancak ve sürekli olarak, her düşündüğümüz ve söylediğimizi "... bile değil"leyerek.


Anlık: "Dil - Zihin - Yaşam" ve "Bellek - Zihin - Yaşam" üçgenlerinden oluşmayan bir alan gö(ste)rebilir miyiz?
B (bile değil): Gö(ste)remeyiz. Tüm zihinsel olanaklarımızın merkezinde, dil ve bellek bulunmaktadır. Dilin ya da belleğin ortadan kalktığı hiçbir dış koşulun gerçekliğinden söz edilemez.

Ne ki, var zihnimizde, aynı var, dilimizde...
Ne ki, var dilimizde, aynı var, zihnimizde...


Anlık: Bu durumda, dil ve belleğe dayanmayan, anlığın sınırları ve "oyunları" dışında, doğada, şu anda ve gelecekte, yaşanabilecek herhangi/tek bir şey daha var mıdır?
B (bile değil): Böylesi isabetli bir soruya yanıt vermeden geçilemez. Yoktur ve olamaz!


Anlık: Merakın, olumlu/olumsuz "etkisi ya da katkısı" var mıdır? (varsa, nedir, nasıl olabilir?)
B (bile değil): Her ne "olumlu/olumsuz" durum, süreç ve sonuç yaşıyorsak, "merak sâyesinde(gölgesinde) ve/ya da merak yüzünden" yaşamıyor muyduk? "Yaşıyoruz da, ne ve nasıl oluyor?" diye hemen sorar "Anlık". Yanıtı ise çok yalın ve zariftir. Fazlasına dikkat etmekte ve akıntısına/girdabına kapılmamakta yarar vardır.


Anlık: "Kehânet" ne olacak?
B (bile değil): Soru, yaklaşım ve kavram isabetsizse/yanlışsa, verilecek tüm yanıtlar yanlıştır. Aranabilecek ve bulunabilecek herhangi bir veri(harf), bili(hece) ve bilgi(sözcük) aracılığıyla bilgeliğe(tümceye) ulaşılmayan yolun, kendi de, sonu da sürekli karanlıktır. Felsefe ve (b)ilim, ancak, bilinenlerden hareket ederek, bazı bilinebilecek yönlerinden oluşan bilinmeyenlere yapılabilecek bir yolculuktur.


Anlık: Aklı kullanmanın önceliğine ve hikmetin önemine mi işaret ediyoruz?
B (bile değil): Bileylenmiş(tezkiye edilmiş) anlamına gelen "zekâ" ile en fazla, zirveye çıkılabilir. Zirvede ise bin değil tek bir kişi, yetersiz oksijen ve soğukta ne kadar kalabilecekse o kadar "kalabilir". En keskin gözler kartaldadır ve onlar da ancak, yalnız ve yüksekten uçar. "Zekâ" ile, zirvede ya da bin köyden birinde ve ancak tek başına, o köydeki herhangi bir taştan başka oturulacak/durulabilecek yer yoktur.

Akıldan/hikmetten öte bir "köy ya da durak" yoktur/olamaz. Zekâ/himmet, ancak, akıla destek olmak üzere, zirveye çıkıp orada kalmaya değil alçakgönüllülük(tevâzû) ile magmaya yapılabilecek, ancak ve sadece topluma hizmet etmek üzere geri dönülebilecek bir yolculukta yardımcı olmalıdır.


Anlık: "Ütopya"ya düşürülmemiş/indirgenmemiş herhangi bir yerin/coğrafyanın, iklimden ayrı düşünülemezliği mi söz konusu burada?
B (bile değil): Evet. Tam olarak! Bağlam olmadan, anlamın; yöntem/usûl olmadan, esasın; koşul olmadan, oluşun; zemin ve hareket olmadan, zamanın düşünelemezliği kadar.


Anlık: "Gelecekten umudumuzu mu keselim o zaman?"
B (bile değil): Geçmiş de, gelecek de, şu anda ve buradadır. Anlık, geçmiş ve gelecek kısır döngüsünde dolanadururken, beyin, bilgi ve bilinç, ancak ve ancak, şu anda ve burada olanın farkında olarak yaşar/yaşayabilir. Ötesi olanaklı değildir ya da ancak "ütopyalaştırılacaktır".

"Tekhne" olmadan, "tekkede yaşamak" olanaksızdır ya da tekkeyi, olanaksız/boş hayallerle doldurabileceğini zannetmektir. Eylem, beceri/zanaat(tekhne) olmadan, sanat ve dolayısıyla yaşam da olmaz. "Ütopya"da ise yaşanabileceklerin hiçbiri yoktur ve bini de, biri de olanaksızdır.


Anlık: "Ütopyalarımızdan" "yararlanmayacaksak", geleceğimizi, yaşamımızı, kişisel yönetim ve gelişimimizi ne yönde yapacağız?
B (bile değil): Kişisel yönetimin de, gelişimin de son durağı yalınlıktır, olabildiğince yalınlaşabilmektir.

Yalınlaşmanın yanı sıra, nesneleri, durumları ve olguları, kişileri, ayırabildiğimiz her ayrıntıyı, öncelikle anlığımızda, olabildiğince birbirinden ayırabilme bilgisi geliştirmek ve bu bilinci, belirli bir seviyeye getirerek bildiklerimizi sürekli uygulamak vardır. 

Bir de, hiçbir şeyi(tekili/özeli), genellemeden, indirgemeden, özdeşleştirmeden; "köktenci, toptancı ve sonuç odaklı çözümler"den uzak durarak, ara çözümler arayarak/bularak, gö(ste)rerek yaşamaktır.





Anlık: Genelleme yapmadan konuşabilir miyiz?
B (bile değil): "Ütopya"nın daha "isabetlilerinden" biri, geniş zamanlı söylemler, öteki de "genellemelerdir". Genellemenin birkaç biçiminden de olabildiğince uzak durmak gerekir.




Birincisi, "-yor" genellemeleri/"ütopya"sıdır. Tekil ve özel bir durumu/kişiyi, şimdiki zamanın, süreklilik kipi ile "konuşma" özensizliği, hastalığı ve bilgisizliğidir. 
"Şöyle yapıyorsun, söylüyorsun, düşünüyorsun, görünüyorsun, kokuyorsun, yiyorsun" vb.





İkincisi, "-lar" genellemeleri/"ütopya"sıdır. Yine tekil ve özel bir durumu/kişiyi, çoğullaştırarak/kitleleştirerek "konuşma" saygısızlığıdır. 
"Kadınlar/erkekler, taksiciler/esnaflar, öğretmenler/doktorlar, Yunanlar/Türkler/Japonlar, şöyle şöyle yapar/yapmaz, konuşur/konuşmaz, düşünür/düşünmez",
"... yapılmazsa, yenilip/içilmezse, yaşanmaz"
vb.






Üçüncüsü, "-meli/malı" genellemeleri/"ütopya"sıdır. Doğru ya da yanlış, eksik ya da fazla, yeterli ya da yetersiz, bildiği hemen hemen herşeyi, başkasına anlatırken/aktarırken, özel bir durumu/koşulu bile kural durumuna taşıyarak, "pazarlamacı" bir yaklaşımdır.

"Arada bir yalan söylenilmeli.", "Sabah kalkar kalkmaz, bir ... içilmeli/yapılmalı.", "Yaşam, şu ...lardan(yanlışlardan) yoksun olmamalı.", "Karıyı/kocayı, işçiyi/patronu, esnafı/bürokratı şöyle şöyle idare etmeli." vb.





Dördüncüsü"... olan/olmayan, yapan/yapmayan, eden/kılan" genellemeleri/"ütopya"sıdır. Öncelikle, kişileri, "insan" olarak tanımlamamayı anlamaktan geçiyor, bu "genellemelerden" uzak durmak... "İnsan" sözcüğü, tüm bireylerin bulunduğu, insan dışında olanların bulunmadığı kümenin adı ya da etiketidir. Esas sorun da  bir ya da bin "kişinin", olumlu/olumsuz yaptıklarını ya da sahip olduklarını, o kişiye/kişilere "yapıştırarak yaftalamak" ve "yakıştırılan"ın dışına çıkmasına fırsat vermemektir. (Yeterince) Tanıdığımız ya da tanımadığımız kişileri, tek ya da birkaç özelliğini, o kişinin/kişilerin tüm yaşamına taşımak da çok büyük yanlışlık, adâletsizlik ve "ütopya"dır.
"İnsan, unutan bir varolandır", 
"İnsan, kızan, isyan eden, öfkesini tutamayandır.", "Taraftar, sövendir", "Erkek/kadın, aldatandır.", "Âşık olan, aklı bir karış havada olandır.", "Öğrenci, sadece ezberleyendir.", "İşçi, sürekli kaytarandır."
Bunların hiçbiri, doğrudan ve tek başına geçerli ve doğru olmadığı gibi, bir kişinin ya da bazı şeylerin olasılıklı durumları, ancak olasılıkla ifade edilmek durumunda ve zorundadır. Dolayısıyla yukarıdaki gibi değil şu biçimdedir.
"İnsan, unutabilen bir varolandır", "İnsan, kızabilir, isyan edebilir, öfkesini tutamayabilir.", 
"Taraftar, hem sever, hem de sövebilir.", "Erkek/kadın, aldatabilir.", "Âşık olan, aklı bir karış havada olabilendir.", "Öğrenci, ezberleyerek de çalışabilir.", "İşçi, kaytarabilir."






Beşincisi, "...dır[< durur]"ın, yanlış, kötü, çarpıtılmış "kullanımı" ve "ütopya"sıdır. Her zaman, zemin, koşul ve kişi için ayrışmasız ve tartışmasız bir kesinlik, netlik, sabitlik, bilimsellik ve tamamlayıcılık belirten "...dır"ın, kişisel amaç ve çıkarlar doğrultusunda, kendi özelinin genelleştirilmesi yoluyla, "olumsallıkla(keyfiyetle)""kısa yol oluşturmak", anlatımını "hızlandırmak", "kolaylaştırmak", çevresindeki dikey ve yatay ilişkide bulunduğu kişileri "ikna aracı" ve sözlerinin "geçerlilik dayanakçası""zekâsını" gizli tuttuğunun ve herkesten daha üstün olduğunun zannıyla, söylediklerinin, yeterince "bilimsel olduğuna inandırmak/dayandırmak" ve ötekine dayatmak/bastırmak üzere "kullanılan" feodal "üçkâğıtçılıklar"dan olma olasılığı çok yüksektir.
"Her yiğitte/güzelde, bir ... olacaktır.", "Kim, önce isterse/kaparsa onundur.", "Her adam/kadın, eşine sadıktır." vb.





Altıncısı ise, "Kuraldan çok, kuralcılık; kraldan çok, kralcılık" "ütopya"sıdır. Belirli ve alt seviyedeki zihinler/kişiler için, bulundukları kurum ve kuruluşların, yukarıdan bildirdiği her "kararı", bulunduğu koşullar ve belirli bir dönem için, kendi konum ve çıkarlarına zarar gelmemesi amacıyla "sonuç odaklı, köktenci, toptancı" "söylemler/tutumlar" içinde akıldan, insaftan ve insanlıktan uzak olmaya götürecek kadar zâlim oldurtan/oldurtabilen genellemelerdir.
"Ben anlamam! Bize ne denildiyse ben onu bilirim/yaparım.", "Gebe/sakat/hasta/yaşlı/çocuk da olsa geçemez!", "[henüz birkaç dakika kalsa/geçse bile] 16:00'dan itibaren bisiklet almıyoruz." vb.





Ayrıca, "zâten ...", "aslında ...", "sonuçta ...", "sadece ...", "hep/hiç ...", "herkes/hiçkimse ..." sözcüklerinin havada uçuştuğu bir "ütopya" da ne yazık ki,
bazı/çoğu "özensiz ve/ya da düşük bilgili zihinler/kişiler" tarafından, oluşturmayabilecekken her an oluşturulmaktadır.




Ne yazık ki, bu kötü kullanım ve kötüye kullanımlardan daha uzağa düşürülebilecek ya da daha yakın olabilecek, şu anda ve burada, an be an "gerçekleştirilen" bir "ütopya" ve ötesi, yanlışı daha yoktur ve olamaz.

Tüm genellemeler, yanlıştır!

(bu bile!)




Anlık: "En" büyük ve sürekli düşlediğimiz "ütopya"lar, "en"lerin müşterisi olmaktan mıdır?
B (bile değil): Farkında olmayı, bazı eksikliklerimizi tamamlamaya ve çok rahatlıkla değiş(tiril)ebilir küçük yanlışlarımızı değiş(tir)meyi yeğlemediğimiz sürece, ne yazık ki öyle.

"Kimse, görmek istemeyen kadar kör, duymak istemeyen kadar sağır, 

anlamak 
istemeyen kadar âciz, 
yapmak istemeyen kadar âtıl olamaz."




Her durum, gereksinim ve koşul için 
"en" iyiyi, "en" doğruyu, "en" güzeli, "en" hızlıyı", "en" kolayı, "en" çoğu
aramanın ya da istemenin peşinde koşmaktan, "en" "ütopyası"nı, şu anın ya da dönemin gerçekliğine, koşullarına ve kendi çıkarlarımıza indirgemeye çalışmadan, başka yapılabilecek bir işimiz ya da dileğimiz, düşüncemiz olamaz mı?

"Trafikte tüm yeşil ışıklar, sürekli bana yansın! 
(Başkaları ne yaparsa yapsın.)" / "En güzel yere ben yerleşeyim" / "En tatlısı da bu!" / "En doğrusunu sen/o bilir/sin."  / "En iyisi, hemen gidelim, yiyelim/içelim, tozalım."

"Sürekli mi ben kazanacağım?  Başkası kazanamaz mı? Başkası olmayacak ve kazanamayacaksa, ben, neyi, nasıl  kazanmış olabilirim? Kaybetmek diye bir şey yok mu dünya(m)da? Kaybetmeyeceksem, yeni hedeflerim ya da hayallerimin hepsi, bir kerede, tek bir ütopyada toplanacaksa, yeni "ütopya"larım olabilir mi? Şişirdiğim düşlerim, sözlerim ya da "ütopya"larım dışında, kafamda çözmeden, asıp kesmeden, gerçek bir yaşam sürdüremez miyim?"
gibi sorular sormadan, isabetli ve tutarlı yanıtlar bulmadan yaşanabilirse, bu soruların sorulmadığı bir yaşam, düşünmediğimiz oranda ve o anda "gerçekleşmiş" bir "ütopya"dan başka nedir, ne olabilir?





"En"lerim/iz yerine "daha iyisi, daha doğrusu, daha güzeli"
olsa ne olur, neden yetmez? Neden, sürekli olarak dilimize, zihnimize ve dolayısıyla yaşamımızın tamamına yapıştırmış olduğumuz "en"leri olmayanlar dışında hiçbir şey düşünemez, konuşamaz, paylaşamaz ve yaşayamaz buluyoruz kendimizi?






"Dünya nüfusunun %1'inden bile az bir kesiminin, dünyanın tüm kaynaklarının %50'sinden fazlasına sahip olduğu bir düzende, oynandığı sanılan köşe kapmaca oyununun,
öykülerde, "ütopyalarımızda" "oluşturulduğu" ve 
hiçkimse "yerinden" ayrılmadığı sürece, 

oynanma olanağı var mıdır?"
(Neyse ki, ölüm var!)







Anlık: Bu "yanlışlar(ımız)a", çözüm/çare nedir?
B (bile değil): Felsefe, matematik ve tüze(hukuk) araçları dışında hiçbir fren, bizi ve hızımızı kesebilecek, duruş mesafemizi kısaltabilecek, anlık ve fiziksel sınırlarımızı sağlamlaştıracak kadar yardımcı olamaz.
"Ferrari'sini Ya-vaş-la-tan Kişi/Bilge"
olmaktan başka çözümümüz/çaremiz yoktur!

Felsefe ile olan-biten herşeyi, ancak nitelikli sorgulayabilme bilgisi ve becerisi ile anlığımızı, düşünce, duygu ve davranışları(mızı) anlama olanağı elde ederiz. Tanıyanı, tanımadığımız, yani anlığımızın işlevlerini ve işleyişini tanımadığımız sürece hiçbir şeye ulaşamayız ve dolayısıyla herhangi bir "sonra"yı ve uclarda oluşturulan "ütopya"yı da bundan dolayı düşünemeyiz. Konuşulduğu/konuşulabileceği zannedilen hiçbir "ütopya" sözcüğü ya da içeriği de "ütopya"nın yanına bile yaklaşamaz duruma düşer.

Matematik altyapısı olmadan ve bu bilinci geliştirmeden de hiçbir gelişmeye, bilime, teknolojiye ve dünyaya ayak uydurmak olanaklı değildir.


[ Her gün, yüzde bir artı/fazla[+] ile yüzde bir eksi/k[-] 
yapabileceğimiz ile yap"a"madığımız arasındaki, matematiksel, 
hiç mi hiç "az" olmayan büyük farkın,
bir yıllık [ve 
neredeyse 40 katı olan] sonucu/bedeli!... ]



Sınırları belirlen(e)memiş, tüzel bir bilinç ve yaşam dairesi oluşturmadan da ne burada, ne de olasılıksız, güzel bir alanda ve gelecekte, yani "ütopya" alanında, zamanında ve koşullarında yaşamak olanaklıdır. Yaşamın, çeperdeki 360(milyon) derecenin/noktanın ya da kişinin bulunduğu dairenin, tek bir merkezi vardır. O da ancak, adâlettir. Bu, atmosferdeki ve yeryüzünde bulunan merkezdir. Adâletin merkezinde ya da temelindeki magma tabakası ise rızâdır. Rızâ, öncelikle bilgi/haber sahibi olmayı/kılmayı sağlayarak gerçekleşebilir.

Çeperde bulunan noktaların birleştirilebilmesi, ilişkide olabilmesi ve kalabilmesi, dairenin sınırlarını gösterebilecek 
çizgi/sınır çekilmesiyle yani tüze(hukuk) ile sağlanır. Bu daire/alan içinde, adâlet ile hukuk arasındaki patika yolların oluş(turul)ması, olmazsa olmazımız olan özgürlüktür. Özgürlük yolları(mızı) sağlamlaştırabilmek ise geçerliliğin(meşrûiyetin) nitelikli, ortak araçları ve koşulları(hareket/spor, felsefe, bilim ve sanat) ile sağlanabilir.

Ya da mârifet, "deliyim" demekte değil ("ütopya") zırva(sı) bulabilmektedir...











"Dil - Zihin - Yaşam" alanımızın olmazsa olmaz 
sözcükleri ve kavramlar arasındaki onbinlerce ayrıntıya,
FaRkLaR Kılavuzu'ndan [ www.FaRkLaR.net ]
Kişisel Yönetim ve Gelişim bölümüne de şu adresten
[ www.FaRkLaR.net/kisiselgelisim ] sürekli ulaşabilirsiniz...







2 yorum: